At Psikolojide Ne Demek? Bir Gencin İçsel Yolculuğu
İzmir’de, sabahları güneşin sıcaklığı her şeyi yavaşça uyandırırken, ben de uyandığımda kafamda bir sürü soru dolanıyor. Dün gece fark ettiğim bir şey var: At psikolojide ne demek? Evet, bizzat bu soruyu kendime sordum. Sonra, birdenbire içimdeki felsefi ruh, bir atın kafasında ne olabileceğini düşündü ve işin içine derin bir mizah da girdi. Tabii ki ben, bu tarz derin konuları arkadaşlarımla konuşmak için iyi bir fırsat bulurum. İşte bir İzmirli gencin başına neler gelebilir? Hadi gelin, hep beraber biraz eğlenelim.
At Psikolojisi: Felsefi Bir Anlam mı, Yoksa Şaşkın Bir Koşu mu?
At psikolojisi dediğimizde, insanın aklına ilk gelen şey genellikle bir atın kafasında dönen düşünceler olsa da, aslında psikolojik bir kavramdan bahsediyoruz. Tamam, belki atlar psikologlara gidip “Benim annem at değil, ben neden insan gibi koşmak istiyorum?” falan demiyor ama, insan davranışlarını analiz ederken bazen atların içgüdüsel hareketlerini göz önünde bulunduruyoruz.
Bir gün, kahve içmek için eski bir arkadaşımla buluşmuşken, birden konu at psikolojisine geldi. Benim de normalde ağzım laf yapmaya pek alışık olduğundan, biraz da abartarak anlatmaya başladım. “Yani, at psikolojisinde tam olarak ne oluyor? Bir at neden bu kadar sakin, ya da neden bazen tam tersine deli gibi koşar?”
Arkadaşım gözlüğünü düzelterek, “Bence senin soruya bir psikolog cevap versin. Ama belki de atlar, bazen bir yerden başka bir yere gitmek zorunda olduklarını hissediyorlar ve sadece kaçıyorlar. Yani, mesela ben de bazen koşuyorum, ama sadece kaybolmamak için…” dedi.
Evet, haklıydı. Ben de bazen öyle hissediyorum. Yani, atlar neden bir yönü tercih ederler? Sadece kaçmak mı? Yoksa hayatın içine bir anlam katmak mı?
Hayatımda Bir At Gibi Koşmak
Bazen düşünüyorum, belki de atların psikolojisini çok ciddiye alıyoruz. Kendi hayatıma bakınca, hepimizin bir at gibi koştuğu anlar oluyor. Özellikle İzmir’de yaşarken, arkadaşlarla bir kafeye gidip “Hadi biraz konuşalım!” demek gibi basit bir eylem bile, insanın kafasında uçsuz bucaksız düşüncelerle dolu bir yarışa dönüşebiliyor. O anlarda, sanki bir at gibi olmak istiyorum: Önümde bir engel yok, koşuyorum ve her şey berrak!
Ama sonra, evde yalnız kalınca, bu hızla gittiğim yolda neden hep duraksadığımı, neden bazen geri gitmek zorunda kaldığımı düşünüyorum. İçimdeki at, sanki bazen çok fazla düşünmeme engel olmak istiyor ama, duramıyorum!
Mesela geçenlerde bir kafede otururken, arkadaşım bana, “Abi, senin bir sorunun var mı? Gerçekten, biraz daha rahatlasan iyi olacak,” dedi. O an fark ettim: Ben, hayatımda sürekli bir at gibi koşuyorum ama bazen sanki içimdeki psikolojik bir yokuş var ve orada bir yere takılıp kalıyorum.
At Psikolojisinde Kendimi Bulduğum Anlar
İzmir’de gece hayatı da bir o kadar koşturmalı. Bir akşam, arkadaşlarla bir bara gitmek üzereyiz. İçeri girdiğimizde, müzik çalıyor, ışıklar yanıp sönüyor, herkes eğleniyor. Ben ise biraz geride kalmışım gibi hissediyorum. Hani atlar da bir yere gitmek zorunda hissediyorlarmış ya, işte öyle bir an!
Bir anda, bir arkadaşımın telefonu çaldı. Telefonu açarken, hepimiz bir yandan dans ederken o kadar da eğlenemediğini fark etti. “Yani ben buradayım, ama aslında bir yerlerde kaçmak istiyorum!” dedi. Tıpkı bir at gibi. Sadece anı yaşayamadan, başka bir yerde olmak istiyor.
İçimden bir ses “Ah, bir at gibi olsam, şimdi burada olmam gerekmezdi,” diyor. Ama, hayat o kadar kolay değil, değil mi? At psikolojisinde olduğu gibi, bazen kendimizi tam olarak anlayamayız. Bir yandan koşarız, ama bir yandan da durmamız gerektiğini hissederiz.
Sonuçta Atlar da Koşar, İnsanlar da Koşar
Sonuçta, at psikolojisi gibi basit bir şey de olsa, hayatta bazen sadece koşmak yetmez. Durmamız, geri adım atmamız ve yavaşlamamız gerektiğini unutuyoruz. Tıpkı bir at gibi, bazen sadece içgüdüsel olarak bir yere gitmek isteriz, ama biraz düşünmemiz gerekebilir.
Bununla birlikte, bir atın psikolojisini anlamak, aslında her birimizin içindeki koşu, duraklama, arayış ve keşif halini yansıtıyor. Belki de atların koştuğu o yol, aslında bizlerin de yaşam yolculuğudur.
İzmir’deki bir kafede, arkadaşlarımla keyifli bir sohbet ederken, belki de en önemli şey, herkesin içindeki atı keşfetmektir. Hem koşmayı bilmek, hem de durduğunda bir sonraki adımı düşünmek… Hayat bazen bir yarış, bazen ise bir mola gibidir. Bu yüzden, ne olursa olsun, hepimiz kendi hızımızda koşmalı ve gerektiğinde durmalıyız.